http://issuu.com/gometra/docs/eduartseptember2012?mode=window&backgroundColor=%23222222
AŞK VE KADIN
AŞK YOLUNDA ZÜLEYHA OLMAK
Yüksek topuklu ayakkabıları,
kırmızı ruju ile sadece görsel bir objeden ibaret değil elbet kadın bedeni.
Yüreğindeki fırtınaları bastıracak kadar kuvvetli, gözyaşlarını gülümsemeye dönüştürecek
kadar kabiliyetli. Bu becerilerini iftihar abidesi yapmayacak kadar da onurlu.
Konuşurken tabu olan sözcükleri söyleyemeyecek kadar utangaç olmasına rağmen
aşkı yaşarken haykıracak kadar cesur. Günaha boyun eğecek kadar itaatkâr ve
yasağı delecek kadar gözü kara. Aslında bilse de aşkın bir oyun olduğunu ve
sonunda kaybedenin hep âşık olacağını, vazgeçmek yerine mücadeleyi seçen,
hileyi görüp görmezden gelen ve ölümüne tutkulu olmasına rağmen yeri geldiğinde
son hamleyi yapmadan masadan kalkacak kadar da gururlu.
Peki ya kaç kadın Züleyha?
Belki de şimdiye değin okuduğumuz
efsanelerin içinde Züleyha adı AŞK’la bir anılan ve çektiği acılara rağmen Hz.
Yusuf’a duyduğu derin aşkı sebebi ile günümüzde dahi gıpta edilen tek kadın.
Kolay değildir elbet Züleyha
olmak. Ne Leyla olmaya benzer ne de Şirin. Mücadele etmektir Züleyha olmak. Bir
kişiyi değil bir şehri karşına almak. Utanmamak, saklanmamak. Yeri geldiğinde zindanlara
attıracak kadar kaybetmekten korkmak ve sonrasında aynalarda tanınmayacak surete
dönüşene değin aşk ateşi ile yanmak. Gençliği güzelliği bir aşka harcamak. Mahşerin
tadını yaşarken tatmak. Bir güzelliğe kapılıp gören gözü ondan başkasına kör
kılmak, saraylardan vazgeçip karanlık, dipsiz bir kuyuya gönüllü atlamak, yasak
elmayı ölüme inat ısırmak…
“Yusuf ben seni, sevmiş ve
sevecek bütün kalplerin sırrına ortak olarak sevdim…” demiş Züleyha ve kâinata
mâl etmiş bu sevdayı. Sonunda kavuşmuş kavuşmasına ama benliğinden çıkmış. Zira
hoşnutmuş halinden. Çekilen her cefaya değmiş sevdiğinin aşkı ve Yaradana kavuşturmuş
bu dünyevi aşk onu.
Peki ya kaç Yusuf var böylesi bir
aşka lâyık? Göz görürken güzelliği, gönül arzu ederken sevilmeyi, “Allahım bana
istememeyi, istemeyebilmeyi nasip et…” diye yakaran. Haramdan kaçıp kendini zindanlara
attıran?
Ne her kadın için mahşerde
kavuşmayı göze alıp Yusuf’u kalbinde taşımak kolaydır, ne de Züleyha’nın aşkını
tertemiz koruyup, saklayacak bir yüreğe sahip olmak her erkek için.
Geldikçe o, bir yepyeni dünyâ
görürüm...
Çevremde ışık söner de hâlâ
görürüm...
Var hikmeti sık sık ona
"Yûsuf' dememin,
Ben, kendimi düşlerde Zelîha
görürüm.
(Arif
Nihat Asya / "Zeliha", Rubaiyyat-ı Arif II, İstanbul 1976,
s.53)
Kadın kalbinde aşk en saf, en
dokunulmaz bir mevkidedir. Oraya yerleşmek zor olduğu kadar yer edinince
çıkabilmek de bir o kadar zordur. Farkındadır elbet maşuku bu sahiplenilmenin
ve her ne kadar da aldırmaz gözükse de içten içe böyle bir sevdanın onu sarıp
sarmalamasından hoşnuttur elbet. Hz. Âdem’in sol kaburga kemiğinden yaratılmış
olan Hz. Havva’nın soyuna dayanmaktadır kadının kalbindeki masumiyet, aşka
boyun eğiş ve sadakat. Belki de bu yüzden içinde esen fırtınaları dindirmek
için liman liman gezmek yerine inandığı aşkı uğruna parçalanmayı, un ufak
olmayı göze alıp bekler açık denizde kurtulacağı anı. Bilir aşktır eninde
sonunda kazanan. Sevdiğinin gözünde dolaşan hayali bile ödüldür çoğu zaman.
Mesafeler önemsizdir gönül bağının olduğu yüreklerde. Kavuşmak geçici bu âlem
için değildir, ahirete bırakılmış bir bekleyiştir artık.
Evet, hiç kolay değildir aşk
yolunda Züleyha olmak. Her kadının harcı değildir imkânsız bir sevdayı alıp
başına taç yapmak. Acısını zevk, hasretini umut edinmek. Gelip geçici şu fani
dünyada nice aşklar çıksa da yoluna, acaba kaç kadına nasip olur Yusuf’un
sevdası? Ve kaçı sarıp sarmalar böyle bir armağanı?
Aşk ile yol almanız dileğiyle.
Züleyha Olmak…
Mavi bir karanlıkta Züleyha olmak…
Aşkın gözlerine asmak sözleri
Kayboluştu yolların sonu
Parmakları soğuktu gecelerin
Şehir korkmuştu yalnızlığından
Bir gamzeye düştü yağmurlar
Dipsiz bir kuyuda Yusuf olmak…
Kaçmak zindanlara susmak sevgiyi
Hayaldi düşlerin sabahı
Aldatırdı yıldızları karanlıklar
Söner mi hiç güneşin alevi
Yağmur yüklü şimdi bulutlar
Nalan Güven / 2012