Ne zaman yazmaya başladım sana? Seni tanımadan evvel mi?
Yoksa beni düşündüğün bir gecenin sabahında yazdığın o mektubu
okuduğumda mı? Gönlüme ateşin düştükten sonra mı alev sardı parmaklarının
değdiği tenimi? Kaçmaktan söz ederken koştum yanına bir tünel kuytusunda…
Tahta yuvarlak bir masa, ufak bir kuruyemiş kâsesi, yarısı içilmiş bira
bardağı ve sen, kucak açtınız kaçak zamana…
İlk kez değdi yüreğine başım… Tek bir kalbe dönüştük sarıldığım
kollarında… Tatlı bir bahar soğumuş ellerimi ısıttı… Leb-i derya gözlerinde
seyrettim İstanbul’u…
Söz neydi? Benden önce kim geldi? Başka kimler gelecekti? Sildim tüm
soruları… Cevaplar sana çıktı…
Tünel rüzgârı üşütürken dönüş yolunda kulağımda fısıltısı kaldı
sözlerinin… Saçlarımda nefesinin ılıklığı… Ve ben her adımda sana yaklaştım…
Nereye varacağımı bilmeden aktı Nisan yağmurları gözlerimden…
Dudağımda bir şarkı… Gölgemde sen…
Ve peşimde Tünel Rüzgârı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder