7 Mart 2015 Cumartesi

KADININ ADI HÂLÂ YOK!






Yıl 1987, bir kadın çıkıyor ve haykırıyor; "Kadının Adı Yok!". Onlarca baskı yapıyor, "Kadının Adı Yok". Hakkında sayısız övgüler ve bir o kadar da eleştiri alıyor bu kitap. Kimi yazarını kadın hakları savunucusu kimi ise feminist diye anıyor. Onun ise tek aradığı gerçek var; kadının adı.
"Kadının Adı Yok" çünkü adı önemli değil ama Duygu Asena kadının adını istiyor. Bir kız çocuğu, bir eş, bir anne, bir sevgili ve en önemlisi o bir insan. O bir kadın ve değeri kadar büyük bir adı olmalı.  Oysa ki, 21.yy ın Türkiye'sinde hâlâ arayış sürüyor; adının olmadığı bir ülkede adını aramaya çalışan kadının yeri nerede, kadın kim, kadın... kadın...
İzlediğim bir tv haberinde bir anne anlatıyor;
"Kızımın çantasına bayıltıcı sprey koydum. Her dışarı çıkışında tembihliyorum; erkeklerden kendini koru, taciz eden, asılan, rahatsız eden olursa hiç düşünme sık bunu yüzüne doğru..." diye.
Dehşetle, üzüntüyle, öfkeyle dinliyorum kadını... O bir anne ve aslında yasa gereği taşıması ve kullanması bir bıçak veya silah kadar yasak olan bu spreyi kızına verebiliyor. Çünkü korkuyor evladının başına gelebileceklerden...
Korkuyoruz bir kadın olarak gece dışarıda bulunmaktan, tek başına sokakta yürümekten, yalnız taksiye, minibüse binmekten, tanımadığımız birine adres sormaktan... Üstelik korkularımız bu kadar da değil, an acısı da; maruz kaldığımız tacizleri söylemekten korkuyoruz. Çünkü biliyoruz; mağdurken suçlanabileceğimizi... Yüreğimizde büyüyen öfkeyi kadın olduğumuz için sindirmeye, kadın olduğumuz için susturmaya çalışıyoruz. Ve hâlâ aramaya devam ediyoruz adımızı...

NALAN GÜVEN