Kelebeklerin dansını
izliyorum... Mehtabın büyük bir bulutun ardına saklandığı o gece, Karlov
Köprüsü’nü aydınlatan sarı ışıkların çevresinde binlerce gölge uçuşuyor.
Uzaklardan gelen müziğin eşliğinde yaptıkları bu muhteşem valse ben de
katılmalıyım. Önce kollarımı kaldırıyorum yukarılara, sonra ayaklarım
kendiliğinden ritme uyuyor. Rüzgârın esintisi bana kollarında dans ettiğim rüya
geceyi getiriyor.
Evet, yağmur evindeyim. Ben taktım bu ismi. Çünkü yağmurlu
bir akşamüstü mutluluğun yanıma gelmesini orada beklemiştim. Çok geç olmuştu
gelmesi. Hava kararmış, sessizlik çökmüştü. Kapım çalındığında midemde dans
eden yüzlerce kelebek kanatlarını çırpmaya başlamıştı. Ve o kapıdan girdiğinde yağmur
dinmişti. Boynuna atlamıştım, öpücükler kondurmuştum dudaklarına. Havalara
kaldırmıştı beni. Etraf aydınlanmıştı dolunayın ışığıyla. O gece mutluluğun kollarında
uyumuştum. Sabah güneşli bir güne merhaba derken, yağmuru özleyeceğimi
biliyordum. Yağmur evi bir gecelik mutluluk için kapılarını açmıştı çünkü…
Köprü üzerindeki
kelebeklerin dansı, mehtabı kapatan o kocaman bulutun gitmesiyle sona eriyor.
Binlerce kelebek kendini köprünün boşluğundan serin sulara bırakırken havada
kar yağışını andıran görüntü ile önce ellerim, ardından bedenim ve yüreğim buz
kesiyor. Anlıyorum ki bu dans kelebeklerin ölüm dansıymış.
Bir gecelik son dans…
Tıpkı Yağmur evindeki gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder