Yeminleri bozduran da, günaha aşk
katan da sensin,
Nasıl görmeden sevebiliyorsak
yaratanı,
Hasretine düşmüş göze mil çekmek
gerekmez mi?
Peyami Safa’nın kitabı değmeden
yalnızlığıma,
Dönüp gözlerine gönül vermeden öncesine,
Fark etmeden sebebini, aşmadan
uzakları,
Sensizliğe alıştırabilir misin
saatleri?
Alabilir misin zamanı geri?
Adının değmediği bir gün
dönebilir mi geceye yüzünü?
Anlatmadan geçebilir mi
kelimeler?
Yazıya dökülmemiş feryadın
sesini,
Hiç bitmeyen bir şiir yazabilir
misin?
Yokluğundan var edebilir misin
geleceğimi?
Sen yazamazken seni, ben her gün
yeni bir sen yazacağım,
Sana gözlerimi vereceğim kendini
görebilmen için,
Mavi göreceksin pembe boyalı
odanın duvarlarını,
Sabrın rengi mavidir çünkü su
gibi, gök gibi durgun ve hırçındır,
Ve senden uzaklık ateştir,
hasrettir suya,
Hasretimi hapsettiğin odana
düşlerinde geleceğim,
Buzdan bir bardak uzatacaksın
bana, dudaklarım kavrulacak değdiğinde,
Bitmeyen bir şiir bırakacağım
avuçlarına,
Her mısrasında bendeki seni
bulacaksın, bilinmezini kattım ruhuma,
Denizlerin uçsuz mavilikleri ufka
dayamış gibi gözükse de sırtını,
Asıl olan görünen değil gizdeki
gerçek değil mi?
Ardımdan duyar gibi oluyorum
dudak kıvrımlarındaki sözlerini,
“İstediğin kadar git uzaklara,
ben içine çektiğin nefesindeyim”
“Bakalım uzakta ne kadar eğleşeceksin?”
Biliyorum bilmesine hiçbir uzak
uzak olamaz sen kadar,
Sen yıllara sığmayanım, gönlüme
dar gelenim, en değerlim,
“Kalpte taşıdıktan sonra
kavuşulmuş sayılır,” diyor Cezzar dede,
Sen kapa gözlerini, görme
istediğin kadar,
Ben gidenim, sense kalanımsın,
ben kadar yakınımsın canıma,
Bitti sanma, son nefese kadar bu
şiir yazılacak benden sana...
NALAN GÜVEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder