8 Kasım 2012 Perşembe

Cevabı gelmeyen bir mektubu beklediniz mi hiç?


Kimi zaman mantığı devre dışı bırakıp hislerin kalem olup yazdığı satırlarımızı saklarız en değerli hazinelermiş gibi tahta bir mücevher kutusuna veya kütüphanedeki başköşede yerini alan bir kitabın sayfaları arasına. Sahibine gönderilmeye cesaret edilememiş mektuplardır onlar…

Peki ya; kâh gözyaşları ile kâh sitem veya özlem ile kaleme alınıp, cesur bir yürekle sevgiliye gönderilenlere ne demeli? Şehrin uykuya daldığı bir vakit gecenin sisi çökmüş sokak lambasının ışığında ya da bir sabah ezanı duası sonrası şafağın ilk aydınlığıyla dökülmüştür sözcükler kâğıdın beyazlığına. Öyle saf öyle içtendir ki yalan değmemiştir kelimelere… Belki de bu yüzden… Bekler elbet yazan el… Bekler elbet yanan gönül… Bir satır olsun ister karşılığı… Belki kısacık bir cümle… Ya da tebessüm eden bir yüz…

İşte şimdi soruyorum size; cevabı gelmeyen bir mektubu beklediniz mi hiç? Her gecenin sabahında ümitle, her günün sonunda hüsranla… Sevgiliye bin bir mazeret çıkartıp hoş gördünüz mü sessizliğini?

Kimsesizliğin en çekilmez halidir cevapsız bırakılmak. Yine de akıllanmaz deli yürek. Ne kaleme söz geçirir ne, “dur” diyen aklına. Satırlar tek dostudur. Cevap ise yarının ümidi.

Aslında ne çok şey anlatır o sessizlik, duymak istemeyen yaralı yüreğe. Oysa kelimelerin kalkanına sığınmak isteriz. Hayal dahi olsa kahramanı olmak isteriz bir şiirin. Çünkü biliriz suya yazılsa da aşk silinmez. İster sahibine ulaştırılmış olsun ister bir köşede saklanmış… Aşk dilinden, aşk elinden çıkan her mektup sessizce beklemektedir cevabını…

 
Sır küpüdür kelimeler çeperleri yaşlı

Diz çöker secdede umuda eğer başı

Yarına kalmış bekleyiştir geceler

Dua gibi dökülür sevgilin dilinden

Allah’a yakarış biraz da sitem

Çile sefadır, diken gül fidanı

Ancak anlayan anlar sözcükleri

Görür karanlıkta göz kırpanı

Boşuna mı yazar can o mektupları?

 
Nalan Güven /  Kasım 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder