Yıl 1987, bir kadın çıkıyor ve
haykırıyor; "Kadının Adı Yok!". Onlarca baskı yapıyor, "Kadının
Adı Yok". Hakkında sayısız övgüler ve bir o kadar da eleştiri alıyor bu
kitap. Kimi yazarını kadın hakları savunucusu kimi ise feminist diye anıyor.
Onun ise tek aradığı gerçek var; kadının adı.
"Kadının Adı Yok" çünkü
adı önemli değil ama Duygu Asena kadının adını istiyor. Bir kız çocuğu, bir eş,
bir anne, bir sevgili ve en önemlisi o bir insan. O bir kadın ve değeri kadar
büyük bir adı olmalı. Oysa ki, 21.yy ın
Türkiye'sinde hâlâ arayış sürüyor; adının olmadığı bir ülkede adını aramaya
çalışan kadının yeri nerede, kadın kim, kadın... kadın...
İzlediğim bir tv haberinde bir
anne anlatıyor;
"Kızımın çantasına bayıltıcı
sprey koydum. Her dışarı çıkışında tembihliyorum; erkeklerden kendini koru,
taciz eden, asılan, rahatsız eden olursa hiç düşünme sık bunu yüzüne
doğru..." diye.
Dehşetle, üzüntüyle, öfkeyle
dinliyorum kadını... O bir anne ve aslında yasa gereği taşıması ve kullanması
bir bıçak veya silah kadar yasak olan bu spreyi kızına verebiliyor. Çünkü
korkuyor evladının başına gelebileceklerden...
Korkuyoruz bir kadın olarak gece
dışarıda bulunmaktan, tek başına sokakta yürümekten, yalnız taksiye, minibüse
binmekten, tanımadığımız birine adres sormaktan... Üstelik korkularımız bu
kadar da değil, an acısı da; maruz kaldığımız tacizleri söylemekten korkuyoruz.
Çünkü biliyoruz; mağdurken suçlanabileceğimizi... Yüreğimizde büyüyen öfkeyi
kadın olduğumuz için sindirmeye, kadın olduğumuz için susturmaya çalışıyoruz.
Ve hâlâ aramaya devam ediyoruz adımızı...
NALAN GÜVEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder