Yağmalanmış anıların ortasında
bırakılırken yapayalnız, ne geriye dönecek mecal vardır dizlerde, ne de yeni
bir ufka kapılıp, vurup kapıyı gidecek gurur çürümüş yüreklerde. Açılmayan
kapıların önünde çömelen bir dilencinin inadı gibi zamanın hoyrat geçişine
aldırmadan kapanacağını bilse de göz, vazgeçer mi hiç umuttan?
Peki ya kalp? Acıya metanet
kazanıp yamalarını üst üste devşire devşire kaç kez daha kalkar düştüğü
kaldırımlardan?
Siz hiç öldünüz mü? Öldürdünüz mü
seven bir yüreği? Taş bağlayıp ayaklarına ittiniz mi bir uçurumun kenarından?
Gözlerine bakarak söylediniz mi yalnızlığının ölümden daha zor olduğunu?
Geceler dosttur bir yalnıza. Onun
gibi sessizdir, ıssızdır ve soğuk… Parmak uçlarını ısıtamaz yüreğin alevi…
Şarkılar dindiremez kimsesizliğin çığlığını… Damarlarda gezinirken şarabın
kandıran neşesi, sabahı karşılayacak hüzünden henüz habersizdir yalancı
kahkahalar… Gece uzun değildir tek başına içenlere… Resimlere kaldırılan
kadehler avutmaz özlem çığlıklarını… Yine ağlarsın içine doğru… Yine akar
yaşlar göz bebeklerinden kalbine… Sanki o varmış gibi karşında…
Bilirsin, gün ışıyınca hayali de
terk edecek düşler gibi… Öyleyse şimdi sarılmak vakti karanlıklara… Ölümüne
vazgeçmek… Öldürmek cana can vereni…
Yazarin her yazdigi beni benden aliyor.Onun satirlarini olusturan kelimelerin bazilari kalbime, bazilari beynime saplaniyor ,acitiyor canimi ama,artik bu benim hosuma gidiyor .Bir sonraki yazisini heyecanla bekliyorum !ijlal
YanıtlaSil