6 Ocak 2013 Pazar

küsmek...




Küsersiniz bazen… Küsersiniz kendinize… Hatta söze ve kaleme…

Küstüren bilir mi sebebini? Beynini zonklatırcasına ele geçirmiş bir ağrı ile gecenin yarısı talan ettiğin düşüncelerinde onu aramanın ne anlamı vardır? Ne önemi vardır ne için, kim için küstüğünün hayata?
Bir avuç dolusu ilaç döküp eline, diğerlerini başka zamana saklayarak içinden bir tane yutarsın, tüm derdine o küçücük pembe draje derman olacakmış gibi…
Boşluğa takılan gözlerde silinmiştir düşler… Oysa tek onlardı tutunduğun bu yalanlar içinde… Tek gerçek… Gözünü kapattığında sığındığın bir sevgili… Kollarında ağladığın, kulağına fısıldadığın ve doyasıya öptüğün dudaklarından aşkın…
Kelimeler oyununa son vermiştir… Sessizce çekilmiştir kuytu bir köşeye… Zamanı gelmiştir sözü sahibine vermenin… Sahi, kimdi söz sahibi? Söyleyen mi, söyleten mi?  

Gözyaşı temizler mi yalanların kirini?
Akıl oyunu olmalı tüm bu kovalamaca… Belki “Deliler Ülkesinden Notlar” kadar gerçekçi… Kimdi bu kitabın yazarı? Yazın son ayı, bir öğleden sonrası kapıyı vurmadan içeri giren sıcağı geri çevirmeyen Sonbahar mı?
Ateşe yalınayak basmaktan farksız olmalı hayallerde dolaşmak… Sessiz harflerden cümleler kurmak… Yaşamın tam içinde olup, bir o kadar da uzaktan bakmak…
Dedim ya akıllı işi değil… Küsmek kendine… Küsmek… Delilik olmalı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder