Küsersiniz bazen… Küsersiniz kendinize… Hatta söze ve kaleme…
Küstüren bilir mi sebebini? Beynini zonklatırcasına ele
geçirmiş bir ağrı ile gecenin yarısı talan ettiğin düşüncelerinde onu aramanın
ne anlamı vardır? Ne önemi vardır ne için, kim için küstüğünün hayata?
Bir avuç dolusu ilaç döküp eline, diğerlerini başka zamana
saklayarak içinden bir tane yutarsın, tüm derdine o küçücük pembe draje derman
olacakmış gibi…
Boşluğa takılan gözlerde silinmiştir düşler… Oysa tek onlardı
tutunduğun bu yalanlar içinde… Tek gerçek… Gözünü kapattığında sığındığın bir
sevgili… Kollarında ağladığın, kulağına fısıldadığın ve doyasıya öptüğün
dudaklarından aşkın…
Kelimeler oyununa son vermiştir… Sessizce çekilmiştir kuytu
bir köşeye… Zamanı gelmiştir sözü sahibine vermenin… Sahi, kimdi söz sahibi?
Söyleyen mi, söyleten mi?
Gözyaşı temizler mi yalanların kirini?
Akıl oyunu olmalı tüm bu kovalamaca… Belki “Deliler
Ülkesinden Notlar” kadar gerçekçi… Kimdi bu kitabın yazarı? Yazın son ayı, bir
öğleden sonrası kapıyı vurmadan içeri giren sıcağı geri çevirmeyen Sonbahar mı?
Ateşe yalınayak basmaktan farksız olmalı hayallerde dolaşmak…
Sessiz harflerden cümleler kurmak… Yaşamın tam içinde olup, bir o kadar da
uzaktan bakmak…
Dedim ya akıllı işi değil… Küsmek kendine… Küsmek… Delilik
olmalı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder