6 Haziran 2012 Çarşamba

EDU&ART - Haziran 2012


AŞK’A DAİR / NALAN GÜVEN                 






ŞİİRLERDE AŞK



Seni Seviyorum


Tanımadığım bütün kadınlar adına seviyorum seni

Yaşamadığım bütün çağlar adına seviyorum seni

Enginlerin kokusu sıcak ekmeğin kokusu adına

İlk çiçekler adına eriyen kar adına

İnsanın ürkmediği temiz kalpli hayvanlar adına

Sevmek adına seviyorum seni

Sevmediğim bütün kadınlar adına seviyorum seni

Kim yansıyor bana sen değilsen ben kendimi pek az görüyorum

Sensiz uzayıp giden bir çöl görürüm yalnız

Geçmiş ile bugün arasında

Bütün bu ölüler vardı atlayıp geçtiğim samanın üzerinde

Delemedim aynamın duvarını

Yaşamı sözcük sözcük öğrenmem gerekti bana

Unutur gibi

Benimki olmayan bilgeliğin adına seviyorum seni

Sağlık adına

Yalnız kuruntu olan her şeye karşı seviyorum seni

Zorla tutmadığım bu ölümsüz yürek adına

Sen kuşku sanıyorsun kendini oysa akılsın

Sen başıma yükselen güneşsin

Güvendiğim zaman kendime.



Paul Eluard *



* “Baudelaire’den Günümüze Fransız Şiiri Antolojisi”, Ahmet Necdet, Adam Yayıncılık, 1997



Ne güzeldir kelimelerin içine saklanmış duyguların yüreği titretmesi, gözlerden damla damla yaş olup düşmesi, dudaklarda tatlı bir tebessüme dönüşmesi…
Kalemin kalbe yazılan bu gücüne kim hayır diyebilir ki?
Aşkın şiirsel sunumu daha bir derinden etkilemez mi yangına düşmüş yürekleri?

Dünya ve Rus edebiyatının önemli ismi Aleksandr Puşkin’in 1800’lü yılların başında yazdığı şiirindeki mısralarında, “Ağır aksak geçiyor günlerim… Ve her an, çoğalıyor solgun kalbimde… Tüm acılarını mutsuz aşkın… Ve kaygıdan çıldırmış gibiyim…” sözleriyle günümüzde dolaşarak, aşkın zaman, din, ırk kavramına bağlı olmadan sadece ve sadece gönüllerde ortak bir lisan ile buluşabildiğinin de bir göstergesi değil midir?

Ve böylece ortak bir dil bulur aşıklar aralarında… Acıları bir, sevinçleri benzer ve hasretleri aynı… Belki de onları içine çeken sır, perdelenmiş mısralar içinden bulup çıkarmaktır kalp burukluklarını ve hatta kimi zaman okunan her bir dizede kendi şiirini yazmaktır yeni baştan…

Şiir, “Hasretinden prangalar eskittim…”diyen Ahmet Arif’in acısını taşımak, “Ben sana mecburum…”diyen Atilla İlhan’ın çaresizliğini yaşamaktır. Gecenin bir yarısında okuyarak uykuları kaçıran mısra ile şair olmak, yalnızlığı bölüşmektir kimi zaman.
Mevcudiyetimizin gerçek sebebi olan aşkı, Fuzulî’nin kaleminden dökülen ‘Leylâ ve Mecnun’ şiirlerinden yola çıkarak saflaştırmak ve İlahi Aşk’a ulaşmaktır.
Şairliği on iki yaşında başlayan büyük üstat Necip Fazıl için ise, “Biz şiiri iman için bilmişiz,” diyerek kendini takdim ettiği eserlerinde Allah aşkını yürekten kağıda geçirmektir.
Aşkı ölümsüzleştirmek ve bu amaçla her okunuşta şahit olanların çoğalması ile sevdayı sonsuzluğa adayarak kuşaklar boyu sürecek bir serüvenin içinde yaşatmaktır.

Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ‘Aşka Dair Nesirler’ i için oğlu Lütfi Oğuzcan der ki;
“Kendini aşka adamış, aşka tapmış bir adamın bir araya gelemeyeceğini bildiği bir kadına sevgisini, ikilemlerin yarattığı acıları, düşlerini dile getirişinin ürünüdür bu kitap. Sevenin sevilene dil döküşüdür…”
Evet, bir dil döküştür çoğu zaman şiir… Taş bir kalbi yumuşatmaya adanmış duadır… Sevgiliye yakarıştır… Ayrılığa isyandır… Bir ümittir sevdadan anlayana…
Aşk imkânsızlıksa eğer ve sonu olmayan bu yolda geri dönüş de yoksa, şiir bu yolu çiçeklerle bezemenin, gönül ateşini harlarken bir yandan da su serpmenin geçici çözümüdür belki de. Düş gücüyle ve hayalle imgeleri birleştirip coşkuları bastırmanın, sevdayı haykırmanın ve aşkı hissedebilen yüreklerle paylaşmanın bir şeklidir.

Peki ya siz hiç sevdiğinizden bir aşk şiiri aldınız mı? Ya da birkaç satır olsun aşkınızı ona yazdınız mı? Sahibine ulaştırılmamış, bir defter arasında saklanmış ya da bir gün kızıp atılmış mısralarınız da mı yok?
Yarınlara bırakılacak değerli bir hazinedir sözcüklerimiz. Acemi birkaç cümleden bile oluşsa kendi şiirimizi yazmak için mutlaka fırsatımız olmalı…
Ancak yazabildiğimiz sürece aşk, şiirini kaybetmeden sonsuza bizden bir iz olarak kalacaktır…

Aşk ile yol almanız dileğiyle.


Şiirlerinle…

Islak sokaklarda silinir ayak izlerim

Düşerim dilinden dökülen bir hecenin peşine

Uykuların haram karanlığında

Ne geceler anlar ıstırabımı

Ne ayak ucumdaki yalnızlık

Mecal kalmamış sensiz gönlümde

Sızlar yüreğimin bir köşesi

Sadece şiirlerinle paylaşırım ayrılığı

Sözcüklerinin arasından geçerken

Çöle inen nur gibi aydınlanır matemim

Aşkınla bitap yüreğe derman olup

Hüznüme eş koşar sevdası mısralarının

Nalan Güven

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder