Nefesimi ne kadar süre içimde tutarak
yaşamaya devam edebilirim? Sen karşımda öylesine canlı, öylesine bildik bir
ifade ile bana bakarken. Hem de o gülüşün, o an bana ait olduğunu bilerek.
Üstelik sadece bize ait çalıntı bir zamandan, bu güne canlı bir kanıt bırakmak
istercesine çekilen resmi, parmaklarımın dokunuşlarıyla ben
ölümsüzleştirmişken…
Seni tanıdığım zamana dek, MIŞ…GİBİ…
Yaşanmış bir hayatı yaşanMIŞ saymak, bu güne yapılan bir haksızlık. Gerçek
saydığım nice sevdalar, nice özlemler, nice ayrılıklar… Hepsi MIŞ GİBİYMİŞ…
Nefes almayı, senin soluduğun havayı içime çekip tutarak, lezzetin gerçeğini
parmaklarından yudumlayıp, hayatın tadını dudaklarından içerek öğrenmekmiş
yaşamak. Gözlerine bakıp cennetin içine girip gizlenmekmiş. Kısa bir an için,
bir nefeslik canı vermeyi göze almakmış. İçine çekeceğin tütüne girip karışmak,
üflediğin dumanında üstüne sinmekmiş. Giderken yerine bıraktığın bir demet
beyaz krizantemin kokusunda soluk almakmış. Günler, geceler boyu selamına
hasret bekleyip, aynı zamanda düşünüyor olabilme ihtimaline karşı, her soluk
aldığım anda adını söylemekmiş. Salaş bir meyhanede, bardağımdaki biranın
köpüğünde, dilime dolanmış şarkının nakaratında seni hissedebilmekmiş. MIŞ GİBİ
değil… Sahici yaşamak…‘Yaşıyorum!’ demek belki de ecelden kaçarken yakalanmak
için geri dönmekmiş…
AYTEN / Syf 66
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder