11 Haziran 2012 Pazartesi

MIŞ GİBİYMİŞ…


Nefesimi ne kadar süre içimde tutarak yaşamaya devam edebilirim? Sen karşımda öylesine canlı, öylesine bildik bir ifade ile bana bakarken. Hem de o gülüşün, o an bana ait olduğunu bilerek. Üstelik sadece bize ait çalıntı bir zamandan, bu güne canlı bir kanıt bırakmak istercesine çekilen resmi, parmaklarımın dokunuşlarıyla ben ölümsüzleştirmişken…

Seni tanıdığım zamana dek, MIŞ…GİBİ… Yaşanmış bir hayatı yaşanMIŞ saymak, bu güne yapılan bir haksızlık. Gerçek saydığım nice sevdalar, nice özlemler, nice ayrılıklar… Hepsi MIŞ GİBİYMİŞ… Nefes almayı, senin soluduğun havayı içime çekip tutarak, lezzetin gerçeğini parmaklarından yudumlayıp, hayatın tadını dudaklarından içerek öğrenmekmiş yaşamak. Gözlerine bakıp cennetin içine girip gizlenmekmiş. Kısa bir an için, bir nefeslik canı vermeyi göze almakmış. İçine çekeceğin tütüne girip karışmak, üflediğin dumanında üstüne sinmekmiş. Giderken yerine bıraktığın bir demet beyaz krizantemin kokusunda soluk almakmış. Günler, geceler boyu selamına hasret bekleyip, aynı zamanda düşünüyor olabilme ihtimaline karşı, her soluk aldığım anda adını söylemekmiş. Salaş bir meyhanede, bardağımdaki biranın köpüğünde, dilime dolanmış şarkının nakaratında seni hissedebilmekmiş. MIŞ GİBİ değil… Sahici yaşamak…‘Yaşıyorum!’ demek belki de ecelden kaçarken yakalanmak için geri dönmekmiş…

AYTEN / Syf 66

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder