MEKTUPLARDA KALAN AŞK
Ursula
Doyle, ‘Büyük Adamların Aşk Mektupları’ isimli kitabının giriş bölümündeki ilk
cümlesine, ‘Günümüzde yaygın görüşe göre, insanlar artık aşk mektupları
yazmıyorlar; e-mail ve telefon mesajları romantizmi öldürdü…’ diyerek
başlamaktadır. Ve ilerleyen satırlarında yazar sözlerine şöyle devam eder;
‘…Belki insanlar daha az romantik ve daha sinik hale geldiler. Ya da belki
eskiden insanlar bugün bizim olduğumuzdan daha az utangaçtılar.’
Öyle
mi dersiniz? Yoksa aşk eskiye nazaran yazmak yerine söze dökülen hatta kolayca
dile düşmüş bir değer kaybına mı uğradı? Mazide mi kaldı duyguların coşkusunu
mürekkebin kalıcı iziyle ölümsüzleştirme arzusu? Mesajlardaki ‘s.s’ kısaltmalarına
kadar varılmış olan yitirilmişliğin tek suçlusu, çağın ayak uydurulamaz hızı
olmasa gerek! Gönderilmiş olup olmaması önemli değil, en son ne zaman
sevdiğinize aşkınızı anlatan bir mektup yazdınız?
Hayır,
cevaplamayın bu soruları, sadece düşünün. Tarihe mal olmuş büyük adamların
arkalarında bıraktıkları aşk mektuplarını okudukça, onların yaşadıkları aşklara
ne kadar çok sahip çıktıklarını ve bizlerden çok daha fazla cesur birer aşık
olduklarını göreceksiniz.
Dünyanın
ilk aşk mektubu, güzel rahibe Enlil’in 4500 sene önce Kral Su-Sin’e çivi
yazısıyla taşlara kazıyarak yazdığı mektuptur.
Philadelphia
Üniversitesi profesörlerinden Hilprecht, 1889-1900 yılları arasında
Mezopotamya'nın Niffer Vadisi'nde bir kazı yaptı. Bu arada topraktan çıkarılan
önemli bir vesika, içeriğinin ne olduğu bilinmeyen çivi yazısı ile yazılmış
diğer binlerce levha ile birlikte, kazı yapılan yerin sahibi olan Osmanlı
Hükümeti'ne teslim edildi. 70 bin levhanın içine sıkışmış bulunan bu tarihi
vesika; 58 yıl sonra, dünyaca ünlü Sümerolog Muazzez Çığ ve Hatice Kızılay
tarafından ele alındı. Bu taş levha üzerindeki yazının ne anlam içerdiği
çözülünce, uzmanlar hayretler içinde kaldılar. Çünkü bu taş levha, dünyanın ilk
aşk mektubuydu. Aşkını taşlara kazıtan güzel rahibe Enlil mektubunda şöyle
yazıyordu:
Güveyi,
kalbimin sevgilisi,
Senin güzelliğin fazladır, bal gibi tatlı
Beni büyüledin,
Senin önünde titreyerek durayım,
Güveyi, seni okşayayım,
Benim kıymetli okşayışım baldan hoştur,
Bağışla bana okşayışlarını,
Benim beyim Tanrım,
Benim beyim baygınlığım,
Enlil'in kalbini memnun eden Su-Sin'im,
Bağışla bana okşayışlarını.
Sümer
Medeniyeti'nin en büyük kral ve kraliçesinin aşkını anlatan bu mektup halen İstanbul
Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır.
Bu
ilk aşk mektubundan günümüze kadar gelen dünyaca ünlü mektuplara bakacak
olursak; Franz Kafka'dan Milena Jesenska'ya, Napoléon Bonaparte'tan
Josephine’e, Honoré de Balzac’dan Kontes Ewelina Hanska’ya, Victor Hugo'dan
Juliette Drouet'ye, Stendhal'den Mathilde'e, Hürrem Sultan’dan Kanuni Sultan
Süleyman’a, Nâzım Hikmet’ten Piraye’ye, Einstein’den Mileva’ya, Mark Twain’den
Livy’e uzanan çok geniş bir yelpaze görmekteyiz.
Madam
Bovary romanı ile tanınan büyük edebiyatçı Gustave Flaubert’in Louise Colet’e
yazdığı mektubunda; aşkın uyandırdığı hisleri ve sevdiği kadının yaşlı halini
hayal ettiğinde dahi daha çok sevebileceğini söyleyen bir aşığın satırlarını
okumaktayız.
‘Aşk
öyle bir yaşanmalı ki, yüzyıllar sonrasında bile işte böyle bir mektupla iz
bırakmalı…’ dedirtiyor insana;
“Bana çok güzel şeyler söylüyorsun,
sevgili Muse. Eh, bunların karşılığı da hayal edebileceğinden daha güzel
olacak. Aşkın ılık yağmur suyu gibi içime işliyor, kendimi kalbimin derinliklerine
kadar sırılsıklam olmuş hissediyorum. Seni sevmem için gerekli her şeye sahip
değil misin sanki; beden, zihin, yumuşaklık? Sade bir ruhun, sağlam bir kafan
var. Şair gibi konuşmaya çalışmıyorsun, tam bir şairsin. Sadece iyi
özelliklerin var. Tıpkı göğsün gibi bembeyaz ve dokunduğunda yumuşacıksın.
Bunlar benim bildiklerim, seni anlatmaya yetmez. Bazen yaşlandığında yüzünü
hayal etmeye çalışıyorum. O zaman da seni şimdiki gibi severmişim, hatta daha
çok severmişim gibi geliyor.”(1)
Çağımızda
yok olmaya yüz tutan aşk mektuplarının bizdeki en güzel örneklerini ise Cemil
Meriç’in ‘Jurnal’in de sevgilisi Lamia Hanım’a yazdığı satırlarında bulmaktayız.
Mektuplarında
maskesizdir Meriç, kelimelerin arkasına saklanmaya gerek duymaz, saftır
duyguları, kalbiyle kalemi arasında kapı yoktur ve alev alev aşktır. Zaman
zaman sevgiliye ait bir saç fırçasına, bir mendile bile duyulan özlem kadar
sahicidir…
“Sana ait hiçbir maddi hatıram yok.
Keşke saç fırçanı alsaydım. Öpecek, üzerine kapanacak bir mendil, bir… Satırlar
karıştı. Karışsın…
Dudaklarını içerim, canım Lamiam.
Vecid ve takdisle.”(2)
Gelmedi
mi artık vakti sevdiğinize bir mektup yazmanın? İşte şimdi sıra sizde…
AŞK
ile yol almanız dileğiyle.
NALAN GÜVEN
(1)Büyük
Adamların Aşk Mektupları, Derleyen: Ursula Doyle, Çeviri: Filiz Karaman
(2)Jurnal
Cilt 2, Cemil Meriç, Derleyen: Mahmut Ali Meriç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder