Ne
zamandır boş duruyor verdiğin büyük cam vazo. İçine doldurduğum renkli çakıl
taşlarını da attım bu sabah. Kristal soğuğu işlemişken çeperlerine, gül
kokmuyor, ya da karanfil… Yansıtıp bir yıldızın ışığını geçmişin hüznüne,
acımasız kahkahalar atarken karşımda, sahte cıvıltılar kandırmıyor, bastırmıyor
yokluğunu…
Bahçeme
diktiğim akşamsefaları da açmıyor artık, kış karanlığına gömülmüş yaprakları.
Aralık kalmış kapıları kapatmayı unuttuğumdan mı bilmem, bu gün daha bir soğuk
içim, daha bir sensiz, git gide daha bir yalnız…
Olmuyor…
Yalnızlık bile olmuyor sensiz…
Ayak
sesi duyulmayan bir suskunluk kaplamış evimin duvarlarını. Birkaç resim astım
pembe boyalı yalnızlığıma. Beraber yürüdüğümüz dar bir cadde ve ayrıldığımız
Arnavut kaldırımı kaplı sokak… Hepsi bu kadar değil elbet, diğerleri gölgesi
olmayan hayallerimi süslüyorlar…
Olmuyor…
Hayaller bile olmuyor sensiz…
Sensizlik,
adını sen koyduğum maviliklerimi koyu bir laciverde dönüştürdü. Bulutlar
yansıtmıyor artık gün ışığını… Hele çektim mi odamın kalın kadife perdelerini,
düşlerim bile karanlık oynuyor gözümün inmiş perdelerinde.
Ama
yine olmuyor… Düşler bile olmuyor sensiz…
Verdiğin
kitapları okuyorum, düşünmekten arta kalan zamanlarımda. Zaman ağır aksak
geçiyor sen olmayınca. Yaşamak soluk alıp vermekten ibaret gereksiz bir lütuf
benim için. Efkârlanıp hani şöyle bir sigara yakayım desem, çektiğim nefes
yetersiz…
Olmuyor…
Sigara bile içilmiyor sensiz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder